top of page

TERK EDİLME KORKUSU


Terk Edilme Korkusu

Bazı insanlar birlikte oldukları insanı kaybedecekleriyle ilgili bir kaygı içindedirler sürekli olarak. Terk edileceklerinden, sevdiklerinin hastalanacağı ya da öleceğinden endişe ederler. Sevgili herhangi bir nedenle ortadan kaybolacaktır.

Sürekli bir korku içinde yaşarlar ve bu korkularının gerçek olduğunu kanıtlayacak bir işaret peşinde koşup dururlar. Bu kanıt da bir SMS’in yanıtlanmaması, bir telefonun erken kapanması gibi günlük, sıradan ve özel bir anlamı olmayan bir durum olabilir.

Terk edilme tehdidi algıladıklarında sımsıkı sarılırlar sevgililerine. Onların bütün yapıp ettiklerini kontrol eder, cep telefonlarını karıştırır, maillerine bakarlar. Geç saatte gelen bir mesaj bir başkasının olduğuyla ilgili kesin bir kanıttır onlar için. Hemen suçlamaya başlarlar sevgiliyi. Tehlike olarak gördükleri kişilerle rekabet eder, kendilerini onlarla karşılaştırırlar. Terk edilmemek için ne gerekiyorsa yaparlar.

Terk edilme korkusu çok büyük olan insanların bir kısmı, terk edilmenin acısını yaşamamak için başa çıkma stratejisi olarak hiç kimseyle yakın ilişki kurmamayı seçer. Bir gecelik ilişkiler yaşar ya da yakınlaşma olasılığı ortaya çıktığında ya kavga çıkartarak ya da karşısındakinde bir kusur bularak onu terk etmek için bir bahane yaratırlar. Böylece terk edilme olasılığını ortadan kaldırmış olurlar. Ama böyle bir durumda da bir ilişkinin sağlayacağı güven duygusundan mahrum kalırlar.

Hayatları terk edilme korkusu tarafından yönetilen insanların bir kısmı da bu şemalarına teslim olur ve hayat arkadaşı olarak onları terk etme olasılığı yüksek insanları seçerler kendilerine. Güvenilmez, onları ortada bırakacak insanları sanki mıknatıs gibi çekerler. Yalnızca onları çekici bulur, onlara aşık olurlar.

Bazen ilişkide esareti kabul ederler. Eğer sevgilinin istemediği bir şeyi yaparlarsa terk edileceklerinden emin olduklarından, alttan alır, boyun eğer, kendilerinden ne istenirse yaparlar. Ama bir ilişkide almak-vermek dengesi bozulduğunda, devamlı alan bir süre sonra sıkılır, karşısındakine değer vermemeye başlar ve gider.

Bazıları da terk edilmekten kurtulabilmek için karşılarındakini hakimiyetleri altına almaya çalışırlar. Durmaksızın eleştirerek, yaptıklarını beğenmeyerek, küçümseyerek kendileri olmadan hayatta kalamayacakları duygusu yaratırlar karşılarındakinde. Ama böyle bir tutum eninde sonunda sevgilinin kaçmasıyla sonuçlanır.

Çocuklukları, güvenli bağlanmanın mümkün olmadığı bir aile ortamında geçen insanları bekleyen en büyük tehlikedir terk edilme şeması. Anne babası durmaksızın kavga eden, şiddete maruz kalan ya da tanık olan, ebeveynlerinden biri ölen çocuk terk edilme şeması geliştirmeye adaydır. Belli koşullarda boşanma da terk edilme şemasının gelişmesine neden olabilir. Eğer boşanmadan sonra ebeveynlerden biri çocuğuyla olan ilişkisini de minimuma indirir ya da tamamen keserse, terk edilme korkusu hayatı boyunca bir gölge gibi takip eder çocuğu.

Hiç kimse terk edilmek istemez. Bunun ruhsal bir sıkıntı olarak adlandırılabilmesi için bu korkunun bireyin ilişkilerine zarar vermesi, kendisinde de sürekli bir endişe ve kaygı hali yaratması gerekir.

Yaşımız ilerledikçe hayattaki kayıplarımız artar. Terk ediliriz, sevdiğimiz birileri ölür, çocuklar büyür, kendi hayatlarını kurmak için evden gider, yıllarımızı geçirdiğimiz dostlarla herhangi bir nedenle yollar ayrılır.

Ayrılık bir üzüntü kaynağı olabileceği gibi bir fırsattır da aynı zamanda. Kötü giden hayata müdahale edebilme olanağı verir bize. Polyannacılığa kaçmadan ayrılığı bir fırsat olarak da görebilmek, ruhsal olarak sağlıklı bir erişkin olduğumuzun en önemli kanıtlarından biridir.

Reddedilmekten neden korkuyoruz?

Günlük hayatta sık sık başımıza gelir: sözümüz kesilir, eleştiriliriz, dışlanırız, dikkate alınmayız. Birileri nazik değildir, teşekkür etmeyi bilmez, umursamaz ve hatta küçümseyicidir. Her defasında yüreğimiz cız eder, hepsini kişisel alırız. Özellikle de bağımız olanlardan, yani sevdiklerimizden, iş arkadaşlarımızdan ve dostlarımızdan gelirse…

Küçük bir çocukken bile reddedilme ya da dışlanmayı çağrıştırabilecek en ufak bir olya aşırı duyarlı bir tepki gösteririz:” Defne bütün kızları çağırdı doğum gününe, bir beni çağırmadı.”

Neden herkes tarafından ve daima istenmeyebileceğimizi, onaylanmayabileceğimizi sakince kabul edemiyoruz? Sosyal varlıklar olarak biz insanların onay ve aidiyete olan inancımız genlerimizde kodlanmış olduğundan mı acaba?...

Düşünün ki Taş Devri’nde yalnız ve desteksiz olmak ölümcül bir tehlike içeriyordu. Mağaranın dışındaki mamut nedeniyle. Doğamız olası reddedilmelere karşı daima uyanıktı, çünkü ilkçağlarda hayatta kalabilmemiz bir gruba ait olmakla mümkündü ancak. Dışlanmak demek ölmek demekti o zamanlar…

Günümüzde de olumsuz yaşantılarımızın büyük bir yüzdesi, bizim için önemli olan birinin ilişkimizi bizimle aynı değerde görmemesi deneyimine ya da içinde bulunmak istediğimiz bir grubun bizi reddetmesine dayanır. Karşılıklı duygular arasındaki dengesizlik bir felaketmiş gibi algılanır. Duygulardaki bu eşitsizlik sıradan bir gerçekliktir aslında. Bütün insanlarla aynı şekilde yakın olamayız. Herkesin en sevdiği de olamayız. Sonuçta bizde herkese aynı yakınlığı göstermiyoruz. Herkesi aynı şekilde sevilesi bulmuyoruz. Biz de zaman zaman uzak, dışlayıcı, reddediciyiz ötekilere karşı.

Yalnız başına nasıl var oluruz? Bizi seven, kabul eden ve değerli bulan birilerinin olduğunu bilmeden bir eve nasıl geri döneriz? Reddedilmekten korkmayıp bunu hayatın sıradan bir gerçeği olarak görebilmek ve reddedilmenin bizim değerimizi düşürmediğini kendimize fısıldayabilmek belki bir ilk adım olabilir.

Dr. Alper Hasanoğlu

“İlişkilerin Günlük Hayatı” isimli kitabından

Comments


İstanbul, Bakırköy, İkitelli

|

|

Tel: 0212 830 50 54

  • Instagram Social Icon

|

|

#Sağlığımveben

#Koruyucuruhsağlığı

|

@busegozcu © 2015 Tüm hakları saklıdır.

bottom of page